17 Şubat 2013 Pazar

İnsan Odaklanmalıdır

İnsan Odaklanmalıdır
     Odaklanmak, insanlık tarihi boyunca kazanılması gereken en önemli meziyetlerden biri olmuştur. Her ne kadar zaman zaman farklı isimlerle veya tanımlamalarla karşımıza gelse de hiçbir zaman önemini yitirmeyen bir kavram olmuştur. Günümüz dünyasına baktığımızda durum pek de değişmemiştir aslında. Evet bugün dünyamız çok daha hızlı gelişiyor ve değişiyor fakat biz insanlar olarak hala yaşamımızın farklı alanlarında ve farklı zamanlarda bir şeylere odaklanmak durumunda kalıyoruz. Hatta eğitimin giderek önemli hale geldiği şu günlerde, insanlar odaklanma becerilerini güçlendirmek adına bir takım çabalar harcıyorlar. Peki odaklanmak gerçekten bu denli önemli midir?
     Evet odaklanmak bizim için oldukça önemlidir. Eğer bir işin üstesinden gelmek istiyorsak ona olabildiğince odaklanmamız gerekir. Çünkü bu durum, fiziksel olduğu kadar zihinsel de bir tür disiplindir. Bu yüzden diyebiliriz ki odaklanmak = disipline olmak.
     Öncelikle bilmeliyiz ki odaklandığımız zaman belli bir kalıba girmiş oluruz. Her ne kadar bu durum kulağa hoş gelmese de odaklanmak bunu gerektirir ve belli bir kalıba girmek her zaman sanıldığı gibi kötü bir şey değildir. Ayrıca belli bir kalıba yani düzene girmek kolay bir iş değildir. İşte bu yüzden, her insan için odaklanma söz konusu değildir.
     Peki odaklanınca neler olur? odaklanma gerçekleştiğinde dikkatimizi dağıtacak algılarımızdan uzaklaşmış oluruz ki bu da bizim o konuya kendimizi vermemizi sağlar. Bu sebeple, aslında bir konuya odaklandığımızda o konu ile ilgili at gözlüklerimizi takmış oluruz. Örneğin; bir şeyler yazıyorsak beynimiz elimize, düşüncelerimize ve yazdıklarımıza odaklanır. Hal böyle olunca güzel bir yazının ortaya çıkması işten bile değildir.
     Nasıl odaklanılır? iyi bir odaklanma için öncelikli olarak aynı anda iki işi yapabilme egosundan kurtulmalıyız. Unutmayalım ki bizler kaliteli bir odaklanma yapmak istiyoruz. Yani %33,3 oranında her bir işe ayrı ayrı odaklanmaktansa, %100 tek bir işe odaklanmak bize çok daha fayda sağlayacaktır. Son olarak da odaklanmamız gerektiğinin farkında olmamız işimi ciddi anlamda kolaylaştıracaktır. Örnek vermek gerekirse, bir iş yaparken başka bir iş daha yapma isteğimizi törpülemeliyiz. Bu tür davranışlar bizi zamanla belli bir disipline sokacaktır.
     Eğer odaklanmak belli bir disiplini gerektiriyorsa, başarılı olmak da belli bir disiplini gerektirir...
B.Ö

10 Şubat 2013 Pazar

Nasıl Davranıyoruz!

Nasıl Davranıyoruz!
     Hayatımızın büyük bir kısmı davranışlarımızdan ibarettir. Öyle ki çoğu zaman farkına bile varmayız nasıl davrandığımızın, bir olay karşısında. Sonucunda ise ya daha iyi bir şey gelir başımıza ya da mevcut durumdan daha kötüsü. Şimdi, içinizden benim davranışlarımla başıma gelen olayların ne alakası var? dediğinizi duyar gibiyim. Aslında yaşadıklarımızın tam da bu noktada bizim davranışlarımızla alakalı olduğunu söylesem herhalde bana çok kızmazsınız. Hadi gelin bu durumu ayrıntılı olarak bir incelemeden geçirelim.
     Öncelikle bu konudaki ilgimizi arttırmak adına hayatımızın soru cevap şeklinde geçtiğini düşünelim. Yani hayatta bize sorular soruluyor biz de o sorulara çeşitli cevaplar veriyoruz. Bu durumu davranış bağlamında incelediğimizde, karşımıza çıkan olaylar soruları temsil ederken, o olaylara karşı sergilediğimiz davranışlar da cevapları temsil etmektedir. Hal böyle olunca soruları doğru cevaplamak ya da yanlış cevaplamak tamamen bizim inisiyatifimize kalıyor.
     Bazı durumlarda verdiğimiz cevaplar yani davranışlarımız o kadar önemlidir ki bizim için o anda yapıp ettiklerimiz, bizim için bir sonraki sorunun zorluk derecesini belirler. Örneğin; iş yerinde iletişim eksikliğinden kaynaklanan bir problemle karşılaştınız ki hepimizin zaman zaman karşılaştığı veya kolaylıkla karşılaşabileceği sorunlardan birisidir bu durum. İşte tam bu noktadaki davranışlarımız, bizim için o durumu kolaylaştırabilir veya bizi içinden çıkılmaz bir hale sürükleyebilir. Yani duruma hemen tepki gösterip, yangına körükle gidebiliriz ki bu davranış ileride işimiz oldukça zorlaştıracaktır veya sakinliğimizi koruyarak, durumu anlamaya yönelik davranışlar sergileyebiliriz ki bu da bizim işimizi oldukça kolaylaştıran bir seçenek olacaktır.
     Anlaşıldığı üzere sergilediğimiz davranışlar sayesinde karşılaştığımız sorunları kolaylaştırabilir ya da zorlaştırabiliriz. İşin daha da ilginç olan kısmı ise bir duruma karşı cevap olarak sergilediğimiz davranışlarımız, arkasından gelecek diğer bir durumu da tamamen şekillendirici nitelikte olacaktır. Sonuç olarak, ''Hayat Nötrdür!'' yazımda da belirttiğim gibi olaylar nötrdür sadece biz onlara anlamlar yükleriz, onların zorluk derecesi ise zamanında sergilediğimiz davranışlar tarafından belirlenmektedir...
B.Ö

27 Ocak 2013 Pazar

Denge Kurmak

Denge Kurmak
     Bilindiği gibi doğada nereye bakarsak bakalım, neyi incelerek inceleyelim her şeyin bir tür denge içerisinde olduğunu gözlemlemekten kaçamıyoruz. Her şey oldukça muntazam ve sürekli bir şekilde dengelenmiş durumdadır. Küçücük bir denge kaybı, böylesine büyük bir sistemde büyük felaketlere yol açabiliyor. Bütün bir sistem muazzam bir şekilde dengede olduğu gibi böylesine büyük bir sistemi oluşturan küçük parçaların içinde de bir takım dengeler silsilesi mevcuttur. Bu durumda insanoğlunun da bu sistemin bir parçası olduğunu hatırlayacak olursak, onun da kendi içinde ayrı ayrı dengeleri olduğunu biliyoruz. Yani insanoğlunun yaşamı tamamen bir takım dengelerden ibarettir diyebiliriz.
     Yaşamımızı oluşturan parçalara dikkatlice baktığımız zaman farkına varabiliriz ki hiç bir şey aslında birbirinden tamamen bağımsız değildir. Bir çalışan hiçbir zaman iş hayatıyla sosyal hayatını birbirinden tamamen ayıramaz. Aynı şekilde öğrenci olan biriside eğitim hayatıyla sosyal hayatını birbirinden kesin bir şekilde ayıramaz. Hayatı su halkaları gibi düşünürsek, her şey iç içe geçmiş durumdadır.
     Hayatta böyle bir durum söz konusuyken dengeden bahsetmemek olmaz. Belkide çoğu zaman farkına bile varmıyoruz bunların. Fakat hayattaki çabalarımızın büyük bir kısmını bu dengeleri koruyabilmek ya da onları inşa edebilmek için harcıyoruz. harcadığımız emeklerin karşılığını illaki bir şekilde herhangi bir yerden alıyoruz. Peki biz bir şeyler için emek harcarken hayatımızdaki dengeleri göz önünde bulunduruyor muyuz?
     Hayatımızın herhangi bir kısmında ufak bir dengesizlik olduğu zaman ya o dengesizlik giderek büyüyor ya da yaşayacağımız ilk olumsuzluk genellikle oradan patlak veriyor. Peki neden böyle oluyor? Aslında cevap basittir ama öncelikle hayatı bir tür bisiklet tekerleği şeklinde resmettiğimizi hayal edelim. En nihayetinde her şeyin iç içe olduğu bir yaşam sürmekteyiz. Hal böyle olunca, konuyu kavramak çok daha kolay olacaktır. Hepimizin bildiği gibi bisiklet tekerleği ne kadar düzgünse o kadar iyi döner ve daha hızlı bir şekilde yol alırız. Fakat bu tekerlek ne kadar yamuk yumuk olursa ilerlemesi ve yol alması da o kadar zor olacaktır. Ayrıca bu tekerleğin ilk kırılacağı yer en yamuk, en eğri olduğu yer olacaktır. Yani nerede en fazla dengesizlik varsa orada kırılmalar, çatlamalar veya bozulmalar olacaktır.
     Hayatımızda da bu durumu gözlemlemek mümkündür. Nerede büyük bir dengesizlik varsa orada potansiyel olarak bir tehlike var demektir. Bu noktada bize düşen görev ise hayatımızda bazı şeyleri aşırılaştırmadan dengeleri olabildiğince korumaya çalışmaktır.
B.Ö.

20 Ocak 2013 Pazar

Gelişim İçin Değişim...

Gelişim İçin Değişim...
     Hepimizin zaman zaman şahit olduğu gibi günümüzde gelişim sözcüğü dillere pelesenk olmuş durumda. Gelişmenin şöyle yolu, kendinizi geliştirmenin şu kadar şartı vs. gibi sürüyle yazılıp çizilen materyaller bizleri oldukça meşgul eder duruma gelmiştir. Peki ''gerçekten gelişmek nedir?'' sorusuna yanıt aradığımızda, cevabı bulmamız o kadar da zor olmuyor ve görüyoruz ki öyle ya da böyle herhangi bir şekilde gelişmek için değişmemiz gerekiyor. Bu değişim her şekilde olabilir ki kimilerine için bir şeyleri öğrenmek, azaltmak olurken, kimileri içinde bir şeyler kazanmak veya arttırmak olabiliyor. En nihayetinde bizler için değişim kaçınılmaz oluyor.
     Nasıl değişeceğiz? sorusuna gelmeden önce, değişimin büyük bir kısmının işe başlayabilmek olduğunu kabul etmek durumundayız. Yani değişebilmenin en büyük adımı, ona razı olmak ve ona küçük de olsa bir başlangıç yapmaktır. Bu adım önemli olduğu kadar zordur da. Çünkü herhangi bir konuda değişim demek; bilmediğimiz bir yere doğru yapacağımız yolculuğu temsil etmektedir. Bu sebepten dolayı, insanoğlu değişmekten ziyade gelenekçi olmayı yeğler. Aslında bu direniş tamamen değişime karşı olduğumuzdan değilde, doğamız gereği hep bildiğimiz ve kontrolümüz altında olan durumları tercih ettiğimizden kaynaklanır. Bu yüzden işin en başından değişime razı olmalıyız.
     Nasıl değişeceğiz? sorusuna gelecek olursak, hepimizin bildiği gibi hayatımızda hiç bir şey birbirinden tamamen bağımsız değildir. Yani hayatımızdaki her oluşum veya değişim birbiriyle alakalıdır. Bu yüzden, yaşamımızda küçücük bile olsa herhangi bir yerdeki değişim, diğer taraflardaki dengelerimizi etkileyecektir. Kısacası yaşamımızda bir yerde değişimi başlatırsak, ona bağlı olarak bir çok yerde de değişim kendiliğinden başlayacaktır. 
      Değişebilmek için öncelikle bunun farkında olmalıyız, bu konudaki farkındalık oldukça önemli kilometre taşlarından birisidir. Daha sonrasında o konuyla ilgili küçük denemeler yapmalıyız. Bu denemeler bize, ''Nerede yaptığımız küçük bir değişiklik, etkisini nerede gösterdi?'' sorusuna cevaplar bulacaktır. Yapılan bir deneme, başka bir alanda yapılması gereken başka bir deneyi doğuracaktır ve böylelikle yaşam haritamızı resmetmiş oluruz. Bunların sonunda ise yaptığımız değişimlerin farkına varır ve bu yolculuğumuzu hızlandırmış oluruz...
B.Ö

13 Ocak 2013 Pazar

Eksik Secret

Eksik Secret
     Hepimizin bildiği ve hatta zaman zaman ''bende yapsam olur mu acaba?'' diyerek küçük denemeler yaptığımız o meşhur secret hikayeleri... Biliyoruz ki bugün bir çok insan tarafından da benimsenmiş durumdadır. Tabiki de o meşhur secret hikayeleri tamamen safsatalardan ibaret değildir. Birçoğu gündelik hayattan derlenmiş gerçek olaylardır. Hepimiz zamanında en azından bir hikayede kendimizi görmüşüzdür ya da kendimizi oraya yerleştirmişizdir. Belki de bu sebepten ötürü, secret'a inananların sayısı çok kısa bir sürede milyonlara ulaştı.
     Secret yasalarını derinlemesine incelediğimizde, kolaylıkla farkına varabiliriz ki hepsi üzerinde ayrıca düşünülmüş ve uzunca bir süre çalışılmıştır. Fakat bu süreçte çok önemli bir kriter gözden kaçmış ve fakat kaçan bu kriter, yaşamın farklı alanlarında farklı sonuçlara sebep olmuştur. o çok önemli kritere değinmeden önce şunu söylemeliyim ki secret, günümüz insanlığına farklı bir bakış açısı getirmiş ve kuvvetli bir şekilde olumlu düşünme becerisi kazandırmıştır. Bu inkar edilemez bir gerçektir. Çünkü bugün küçük bir çocuk dahil olmak üzere, yeri geldiğinde ''olumlu düşünürsek istediğimiz şeyler olabilir ya da hedefe varabilmek adına onu gözümüzde canlandırmalıyız'' gibi cümleler sarf eder olduk.
     Evet secret içinde oldukça güçlü yasalar barındırıyor. Fakat eksik kalan bir maddeden dolayı bizler gerçeklikten kolayca uzaklaşabiliyoruz. Çünkü gerçek yaşam unutulan o madde olmadan asla bize bir şeyler kazandırmıyor. Öyle bir kilit noktadır ki tek başına diğerler tüm yasaları etkisiz hale getirebilir. İşte tam bu noktada söylemek gerekir ki; o madde ''emek harcamak'' tır. Belki daha öncesinde hiç aklımıza bile gelmemişti veya farkına dahi varmamıştık. Ancak bu farkındalık göz önünde bulundurularak deneyimlenecek secret yasalarından daha farklı ve faydalı sonuçlar alınabilir.
     Unutulan bu kriter yani emek harcamak, bizi gerçek yaşamla ilişkilendiren bir araçtır. Çünkü emek harcamak; düşünülen veya tasarlanan bir şeyin gerçekleşmesi için yapılan fiziki eylemler bütünüdür. Dolayısıyla, tamamen sanal ya da maddesel olmayan bir dünyada yaşamadığımıza göre, bu durum her insan için kaçınılmaz bir gerçektir. İşte bu yüzden secret yasalarını uygulayıp çeşitli kazanımlarda bulunmak istiyorsak, büyük olasılıkla eksik olan bu yasayı diğerleri arasına dahil etmek durumundayız.
     Sonuç olarak, eğer bir takım şeyler sadece o belirtilen yasalarla oluyor olsaydı, sadece düşünüp, tasarlayarak biz insanlar dünya üzerinde pek çok işin üstesinden kolayca gelebilirdik. Fakat biz biliyoruz ki eylem olmadan hiç bir şey olmaz. İşte bu yüzdendir ki secret, yaşamın bir çok noktasında sınıfta kalmış durumdadır...
B.Ö.

6 Ocak 2013 Pazar

Hayat Nötrdür!

Hayat Nötrdür!
     Hepimiz yaşamımızda bir çok olayla karşılaşıyoruz. Bazen tepkisiz kalırken bazen de tepkimizi ortaya apaçık bir şekilde koyuyoruz, hatta öyle bir zaman geliyor ki işin ölçüsünü kaçırıp, abartıyoruz verdiğimiz tepkiyi ve fakat bu ölçüsüz tepkinin farkına sonradan sonraya varıyoruz. Neden böyle olduğunu bazen anlayabiliyor, çoğu zaman ise anlayamıyoruz. Üstüne üstelik kendimizi haklı çıkarmak adına ''öyle gerekiyordu öyle yaptım'' ya da ''az bile yaptım, daha beterini yapmalıydım'' diyoruz kendimize veya çevremize.
     Bu şekilde düşünmemizin tabi ki herkes için farklı sebepleri vardır. Ancak konuyu derinlemesine incelediğimizde durum biraz farklılaşıyor. Aslında bu zerzerişlerimizin tek bir sebebi ve sorumlusu vardır. Bu noktaya değinmeden önce, yandaki resme bakmanızı istiyorum. Gördüğünüz şey aslında sadece eğik bir çizgidir. Peki sizce çizgi nereye doğru eğik? Yani sizce çizgi iç bükey mi? yoksa dış bükey mi?.... Sizce cevap nedir? Belki bana kızacaksınız ama her iki seçenekte doğru cevaptır. Çünkü kimine göre iç bükey, kimilerine gere de dış bükeydir. Bu tamamen onu nasıl gördüğümüzle alakalıdır.
     Çizgi deneyinde olduğu gibi, aslında olaylar tamamen bizim algımızla alakalıdır. İşte bu yüzden herhangi bir olay biri için iyi ve güzelken, aynı olay bir başkası için son derece kötü ve çirkin olabilir. Bu bakış açısına göre, geçmişte yaşadıklarımıza ve tecrübelerimize göre olayları anlamlandırırız ve öyle olduklarını zannederiz. Eğer böyle olmasaydı bugün yaşadığımız hayat çok farklı ve sorunsuz bir halde olurdu.
     Kısacası, yaşamımızdaki olaylar tamamen nötrdür. Bu sebepten dolayı, hayatımız da olaylardan ibaret olduğu için, diyebiliriz ki hayatta nötrdür. Ancak, biz onlara kendimize göre anlamlar yükleriz. Bu yüzden de hayatımızdaki olayların iyiliği ya da kötülüğü tamamen biz im sorumluluğumuzdadır. Onların doğruluğu ise bize bağlı bir değişkendir...
B.Ö.